Komşuluk, geleneksel toplumlarda yalnızca mekânsal bir yakınlığı değil, aynı zamanda sosyal destek, dayanışma ve güven ilişkisini de ifade ediyordu. Fakat modernleşme, kentleşme ve kültürel dönüşümlerle birlikte bu ilişkilerin zayıfladığı, hatta büyük ölçüde işlevini yitirdiği gözlenmektedir. Bu süreci anlamak için birkaç sosyolojik dinamik öne çıkar:
1. Kentleşme ve Anonimleşme: Sanayileşmeyle birlikte kırsaldan kente göç hızlandı. Kırsalda komşuluk, gündelik yaşamın vazgeçilmez bir parçasıyken; kentlerde nüfus yoğunluğu, apartmanlaşma ve yüksek hareketlilik bireyleri birbirine yabancılaştırdı. Georg Simmel’in vurguladığı gibi, modern kent yaşamı “anonim ilişkileri” besler. İnsanlar komşularını tanımadan aynı apartmanda yaşayabilir hâle geldi.
2. Çekirdek Aileye Geçiş ve Aile İçi Yoğunlaşma: Eskiden geniş aile ve mahalle dayanışması vardı. Çocuklar sokakta büyür, kadınlar komşuluk üzerinden gündelik dayanışma ağları kurardı. Bugün ise çekirdek aile modelinin baskınlaşması, bireylerin sosyal desteği yalnızca kendi aile çekirdeğinde aramasına neden oldu. Böylece komşuluk, toplumsal bir güvenlik ağı olmaktan çıktı.
3. Ekonomik ve Zaman Baskısı: Neoliberal ekonomiyle birlikte iş temposu ve bireysel rekabet arttı. Çalışma saatleri uzadı, insanlar komşuluk ilişkilerine ayıracak vakit bulamaz hale geldi. Pierre Bourdieu’nün “zaman sermayesi” kavramıyla açıklanabileceği gibi, bireyler zamanlarını stratejik olarak iş, aile ve kişisel gelişime yönlendirdiler; komşuluk bu öncelikler arasında geri planda kaldı.
4. Mekânsal Tasarımın Etkisi: Geleneksel mahalle düzeninde evler avlulara, sokaklara açılır; ortak alanlar (çeşme, fırın, bakkal) sosyalleşme mekânları olurdu. Modern apartman ve site yaşamında ise güvenlikli alanlar, yüksek duvarlar ve kapalı sosyal tesisler, hem fiziksel hem de sembolik sınırlar yarattı. Bu da Zygmunt Bauman’ın dediği gibi “akışkan modernite”nin bireyleri yalnızlaştırmasının mekânsal bir tezahürü oldu.
5. Teknolojik İlişkilerin Yerine Geçmesi: Komşuluk ilişkileri, büyük ölçüde sosyal medya ve dijital iletişim tarafından ikame edildi. İnsanlar yakın çevresindekilerle değil, çevrimiçi topluluklarla bağ kurmayı tercih ediyor. Bu durum, Manuel Castells’in “ağ toplumu” kavramıyla açıklanabilir: Sosyal ağlar mekânsal yakınlığı değil, dijital bağlantıları merkeze alıyor.
6. Kültürel Değerlerde Dönüşüm: Geleneksel toplumlarda misafirperverlik, yardımlaşma ve komşuluk bir ahlaki yükümlülük iken, modern toplumlarda bireysel sınırlar ve mahremiyet öne çıktı. “Kapı komşusu” artık sürekli girip çıkan değil, sadece gerektiğinde selamlaşılan biri haline geldi.
Eski komşuluk ilişkilerinin yok oluşu, tek bir nedene değil; modernleşmenin çok boyutlu dönüşümüne dayanır. Kentleşme, bireyselleşme, mekânsal tasarım, teknolojik iletişim ve kültürel değerlerdeki değişim birleşerek komşuluğu eski işlevinden uzaklaştırdı. Günümüzde komşuluk hâlâ var, ancak dayanışma ve ortak yaşam kültüründen çok, “mesafeli bir yan yanalık” şeklinde yaşanıyor.
